Pazartesi, Ocak 02, 2006

Tiyatro Penceresi


Kantocu
İstanbul Şehir Tiyatroları oyuncularının sergilediği ve Haldun Dormen yazdığı müzikal "Kantocu" için Dormen "Cumhuriyetten önce ve Cumhuriyetten hemen sonra sahnelerimizde türlü sıkıntılar çekerek bizlere bu aydınlık yolları açmış sanatçılarımızı saygı ve sevgi ile selamlıyor, onlara "iyi ki varsınız" demeye çalışıyoruz." ifadelerini kullanmış.

Çok geniş va başarılı bir kadronun neşe içinde oynadığı oyundan bulaşan mutluluk ile sokağa fırladım. Çığırtkan rolündeki Mert Turak, Mari rolündeki Selen Uçer ve Rula rolündeki Selma Kutluğ'u çok beğendim.

Baba
Şehir Tiyatroları'nın sahneye koyduğu "Baba" İsveç'li oyun yazarı August Strinberg'e ait.

Toplumdaki kadın-erkek dengeleri, aile içindeki anne-baba-çocuk diyalogları, karı-koca ilişkileri, iktidar savaşları üzerine çok gerçekçi bir oyun. Baba " Adolf " (Kahraman Acehan) ev içindeki kadınlar hakimiyetinden dolayı ( karısı, kayınvalidesi, dadısı ) bunalmıştır. Kızının bu kadınlardan uzak, özgür benlik ile yetişmesini istemektedir. Oysaki karısı Laura ( Nilgin Kasapbaşoğlu) kocasının bu düşüncelerine şiddetle karşıdır. Bir çocuk üzerinde en çok kimin hakkı vardır? Bu çatışma o boyuta ulaşır ki ( bu aşamada kadınların bizans oyunları kapasitesini izliyorsunuz ) Laura kocasının bir "deli" olduğuna herkesi inandırır. -Sözde- deli olan kocasını -gerçekten- delirtmek için onu en zayıf damarından vurur; her kadın annedir ama acaba her baba "gerçekten" baba mıdır ? ( tabii oyun yazıldığı dönem olan 19. yüzyılda DNA testleri yoktu !!! )

Bütün oyuncular özellikle Kahraman Acehan ve Nilgün Kasapbaşoğlu'nun performansları çok iyi.

Kobay
Birkaç yıl önce Rumeli Hisarı Tiyatro Günlerinde gitmiştim Ali Poyrazoğlu'nun "Kobay" oyununa. Son derece hüzünlü ve etkileyici oyun bilimsel deneylerde kobay olarak kullanılan Down sendromlu bir çicekçinin öyküsünü anlatıyor...( Boğazdan arabesk çalarak geçen gezi motorlarının eşliğinde izlemek zorunda kalmıştık, o derece ki, bazen Ali Poyrazoğlu'nun sesini duyamadık. O gün, bugün Rumeli Hisarına oyun izlemeye gitmedim )

Ali Poyrazoğlu'nun İş Sanat'ta "Ben Eskiden Küçüktüm" oyunu sergileniyor şu an ama takip ettiğim kadarıyla bu sezon "Kobay"ı hiç sahneye konmadı.


Ful Yaprakları
Civan Canova Türkiye'de geçen ama evrensel kültüre hitap eden bir oyun yazmış. ( Türk kültürünün bağrından kopmuş bir oyun değil !! ) Üç karakterin sahne performansları; Madonna (Özlem Güveli), Kadın (Özden Çiftçi)ve Richard (Musa Uzunlar) ve kurgu bence başarılı. Dekor ve kullanılan teknoloji de oyuna "farklı" sıfatını katıyor.

Civan Canova: “‘Ful Yaprakları’nda günümüz insanının, sanal dünyanın “chat” ortamına sürüklediği yalnızlığını sahneden bilgisayarlarımıza taşımakta. İnternet aracılığıyla, sahte kimliklere bürünüp, olmak istedikleri gibi görünen insanların öyküsünü anlatırken, sesleri çıkmadığı halde, hayata haykırmaya çalışanlara ulaşmakta. Bu arada, seyirciyi hiçliğin kıyısında dolananların var olma uğraşlarıyla, hayatlarını yeniden yazma çabalarıyla yüzleştirmekte,” diyordu.


Sersemler Evi
İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından sergilenen Toby Wilsher'in İstanbul hayatına uyarlanmış "Sersemler Evi" yaratıcı, eğlenceli, çok iyi kurgulanmış. Beden dilleri ve maskeler çok başarılı. Değişik bir oyun izlemek isteyenler mutlaka gitmeli.


Kanlı Nigar
İstanbul Şehir Tiyatroları'nın Kanlı Nigar oyunu günümüze uyarlanmış hali ile müzikal, espirileri ile bayağı hoş vakit geçirtiyor ancak ses düzeni bir felaket, çoğunlukla şarkıların sözleri anlaşılmıyor. ( İlerleyen tarihlerde gittiğim Kantocu müzikalinde ses düzeni iyiydi. Belki de o güne özgü bir aksaklık yaşanmıştı) Bu durum bazen gerçekten can sıkıcı boyuta ulaşıyor ve sizi oyundan soğutuyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Zihni Göktay'ın performansı ne kadar iyi ise, Ayşe Kökçü (Sarıkaya) Kanlı Nigar olarak bir o kadar memnuniyetsizlik yaratıcı idi.


Savaş ve Kadın
Harvard mezunu amerikalı psikolog ile savaş sırasında yaşadığı tecavüz sonrasında hamile kalarak akli dengesini yitirme boyutuna gelmiş bir bosnak kadının savaşı, Yugoslavya'yı, balkanları, Avrupa'yı, Amerika Birleşik Devletleri'ni : bütün dünyayı ve sistemi aralarında gelişen dostluk sürecinde sorgulamaları...

Şehir Tiyatroları'nın sahnelediği Savaş ve Kadın Romen oyun yazarı Matei Vısnıec'e ait. Başrollerde boşnak kadını Aslı İçözü, amerikalı psikolog Kate'i Gülen Karaman canlandırıyor. Muzaffer Berişa ise oyun boyunca akordiyonu ile bize balkan ezgilerini getiriyor. Düşündürücü, hüzünlendirici, güzel bir oyun.


Oidipus Sürgünde
Şahika ve Esat Tekand'ın kurduğu Studio Oyuncularından tek kelime ile muhteşem, hafızadan hiçbir zaman silinmeyecek kadar çarpıcı bir oyun.

Şahika Tekand Sofokles'in "Oidipus Kolonos'ta" eserinden uyarladığı ve yönettiği bu Antik Yunan Tragedyasında, beden dilleri ve ışık efektlerini metin ile öyle büyüleyici şekilde harmanlamış ki, oyun ilerledikçe kalp atışlarınızın ve vücudunuzdaki kan deviniminizin hızlandığını hissediyorsunuz.

Oidipus annesi ile onun gerçek annesi olduğunu bilmeden beraber olmuş ve babasını da onun gerçek babası olduğunu bilmeden öldürmüş, krallığını ilan etmiştir. Fakat gerçekleri öğrendikten sonra lanetlenmiş ve kendi gözlerini kör etmiştir. Oğullarından Polineikes'in ihaneti sonrasında ülkesinden sürülür. Annesinden olan kızları ( Antigone - İsmene) ile sürgünde sefil bir hayat geçirmektedir. Atina'ya gelir ve lider Thesus ve Atinalılardan şehirde barınabilmek için izin ister. Atinalılar Oidipus'un geçtiği heryere lanetini getirmesinden dolayı korkmaktirlar. Thesus Atinalıları ikna eder.

Bu arada Polineikes'in kardeşi, Oidipus'un diğer oğlu Kreon Polineikes'i tahttan eder ve babasının peşine düşer, Atina'ya gelir. Kreon Oidipus'dan kendisi ile gelmesini ister. Oidipus reddedince babasından kız kardeşlerini ister. Kızlar gitmek istemezler. Kreon Atinalıları tehdit eder ve iyilikle alamadığını geri dönüp zorla alacağını söyler. Atinalılar tehditlere rağman Oidipus ve kızlarını Kreon'a vermezler.

Sonrasında Polineikes da Atina'ya gelir ve babasından özür diler. Babasının desteği ile ordular toplayarak Kreon'a savaş açacağını söyler. Babası Oidipus onun ihanetini asla affetmeyeceğini söyler ve oğluna lanet okur. Polineikes babasının ölümü için okuduğu lanete meydan okuyarak kardeşi Kreon ile savaşa gider.

Metine dökmeye çalıştığım hikaye %100 görselliğe dayanan, ışık efektleri ve 16 kişilik koronun inanılmaz , çok ama çok farklı performansları ile sergileniyor. Bu oyun 21 Eylül 2005 de EX PONTO Festivalinde ( Ljubjana-Slovenya) seyirci oyları ile "En İyi Oyun" seçilmiş.


Müfettiş
İstanbul Devlet Tiyatrosu Gogol'un "Müfettiş" oyunu ile bizi hergün, her an karşılaşabileceğimiz insan tiplemeleri ile buluşturuyor. Kimisi zeki ama ahlaksız, kimisi uyanık ama korkak, kimisi saf ama fırsatçı,...Oyun boyunca, Rusya'nın küçük kasabasındaki bir avuç insana değil, aslında kendimize gülüyoruz. Zerrin Tekindor belediye başkanının karısı rölünde çok başarılı.


Tek Kişilik Düet
İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun Oda tiyatrosunda sahneye koyduğu oyunun yazarı Tom Kampinski.

Başarılı bir keman solisti olan Stephanie ( Ayşen inci ) MS hastalığına ( Multiple Scelerosis- insanın merkezi sinir sistemi tutuklaştıran, iyileştirici değil sadece etkilerini yavaşlatıcı tedavisi mevcut olan ve sonu felçle biten hastalık ) yakalanması sonrasında sürüklendiği depresyonu, sahip olduklarını kaybetmekten dolayı duyduğu korkuyu, yaşama karşı kızgınlığını Dr. Feldman'ın ( Erdoğan Ersever ) kararlı soruları, sabrı sayesinde aşma çabasını nefesinizi tutarak izliyorsunuz.

"Yaşamın amacını nedir ?" ... Stephanie ve Dr Feldman'nın diyalogları yoluyla bütün seyirciye bu soruyu soruyor Tek Kişilik Düet ; cevabını da veriyor : "YAŞAMIN AMACI YAŞAMIN KENDİSİDİR.......YAŞAM SAVAŞININ TA KENDİSİDİR"


Bedrettin
İstanbul Devlet Tiyatroları'nın yine gerçekten güzel bir müzikal oyunu. Tarihimizin önemli karakterlerinden olan "Bedrettin" kimisine göre derin düşüncelere sahip bir filozof, kimisine göre ise saltanata karşı bir isyankar. Geniş kadrosu, müzikleri etkileyici. İnsan bu oyundan hem sanatsal, hem de bilgisel olarak aydınlanmış çıkıyor. Tavsiye olunur.


Çok Yaşa Komedi
İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Anton Çehov'un üç kısa oyununu içeren "Çok Yaşa Komedi" özellikle oyuncuları Zafer Alagöz, Zeynep Erkekli ve Galip Erdal'ın performansları bakımından çok ama çok başarılı. Klasikleri sevdiren bir oyun.


Ferhat İle Şirin
Nazım Hikmet'in Ferhar ile Şirin'i İstanbul şehir Tiyatrolarında sergilenmeye başladı diye duyunca hemen bilet aldım. İyiki de almışım. Oyuncuların performansı, kostümler ve dekor tam puan. Özellikle "Sultan Mehmene Banu" rölünde Aslı Nimet Altay muhteşem. Herkese tavsiye ederim.


Dosya
İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun sahnelediği oyun Tuncer Cücenoğlu'na ait. Sistemin çarkları içinde varolmak; hele ki o sistem ahlaki sınırlarınızın dışında ise o kadar imkansızlaşır ki, bir anda herşeyinizi anlayamayacağınız şekilde kaybedebilirsiniz; aklınızı bile.

Sade dille yazılmış oyun, Özal'ın "benim memurum işini bilir" çarkına girmeyecek kadar doygun ve dürüst memurların başına gelebilecekleri, belki de gelmiş olanları anlatıyor.

Devlet memurunun başına gelenlerden dolayı karısını bile yolsuzluk yapanlarla işbirliği içinde olmakla suçlayacak kadar akıl sınırları içinden çıkması bence oyunun doruk noktasıydı.


Leenane'nin Güzellik Kraliçesi
İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Sumru Yavrucuk'a Avni Dilligil En iyi Kadın oyuncu ödülünü getiren "Leenane'nin Güzellik Kraliçesi" için tek şey söylenebilir : gitmemek hata olur. Sumru Yavrucuk'un oyunu sizi kavrıyor ve bırakmasını siz istemiyorsunuz.

İrlanda'da dağ köyünde yaşayan anne-kızın hayatlarına giren bir erkek yüzünden yaşadıkları sevgi-nefretini anlatan oyun İrlandalı Martin McDouagh'ın ilk eseri. Mc Donagh oyunu yirmi yedi yaşında sekiz günde yazmış.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home